15 Ekim 2009

Gül Naatı



   Gül Naatı


Seçilmiş ayda, kutlu günde, güzel saatte… Bir övülmüş isim, saba yeli gibi merhametli, içten ve nüvazişkâr…
Selamlar ki şeker dudaklıların vuslatı gibi içtendir, elbette onadır. Hasretler ki âşıkların âvâzı kadar yanıktır, elbette onadır. Övgüler ki özlem sözlerince ateşli, ve arzular ki sevgililerin saçları misali uzun, ona, hep onadır. Duyuşlar ki kurtuluşun nuruyla nurlanmış yüzler gibi aydınlık, ve teselliler ki lale yanakların kadifesince yumuşak, anımsamalar ki şehitlerin “Allah! Allah!” nidası ardından atılışlarınca makbul, hep onadır, hep onadır. O ki Gül’dür, bütün mecburiyetler onadır. Bileli kendimi ben gönlümü âşık buldum.
Gönüller ki Gül’e hasret!..
Az konuşmaya ve çok sükuta vurgun… Serapa belagat ve fesahat pınarı…
Hatırımıza düştün hatırına düşür bizi. Sevdik seni, sevindir bizi. Uzaktayız yakınına vardır bizi; yandık pınarına kandır bizi. Sıcak yaz günlerinde yaş dalların titreyişi gibi yandır bizi serin kuyulardan; koyu gecenin yıldızlarına karşı uyandır bizi derin uykulardan. Gözyaşı değil nice demdir gözümüzden akan; belki eriyip biten ruhumuzdur damlayan!.. Geç kalmış aylara ve yıllara inat kadehinden içelim artık gül şarabını, çölde yitmiş çaylara ve yollara inat gerçeğinden seçelim şimdi gül serabını… Gül sözleri edelim çok çok, ve gonca sükutu az az. Gül düşleri görelim gül gecelerinde, Gül’ün aşkını derelim gül hecelerinde. Gözü sürmeli ile ağlayanın arasına gül serpelim, güle yeminler edip. Gönülleri yıkayalım gül suyuyla. Gönüldendir şikayet kimseden feryâdımız yoktur.
Gönlüm ki Gül’e hasret… Üçüncü halin imkansızlığında… Ve kozanın amansız yırtılışında…
Cevher Gül’e düştü, mıknatıs bana, güzellik Gül’e, sevgi bana… Güzeller güzelleri severmiş ve sadıklar sadıkları… Güzelliğimi arttır benim Gül’üm, ve arındır ayrık güzelliklerden sevgilerimi… Senden yüzüne bakma lezzetini isterim ve titrerim vefadan sonra ayrılığına düşme dehşetiyle. Genişlet sana indirilene yaslanmakta sinemi, ve sade kıl sensiz düşüncelerden gönül ayinemi. Bir yankı ol, ses kat sesime; bir nazar kıl can ver nefesime. Düşümde ya hayalde gel, bitirdi gerçek beni; geldir bizi her halde gel ya yanına çek beni!. Gel Efendim! Sen gelmeyince hatıra bilsen neler gelir!..
Gönül ki Gül’e hasret…
Güzellik kendisine sıfat değil ad olan… Gül olmayınca bağçeler berbad olan…
Bakışındandır başlangıcı bütün hadiselerin; ve en büyük yangın aşkının bir kıvılcımından… Dönüyorsa gökler bir yüzük halkasınca, ve dönmedeyse içinde ne varsa, kaşındandır yüzüğün, inci tanesi kaşından… İyi hal de hatırlatıyor seni bize, kötü hal de; korktuğumuzda da sevgin var içimizde, umduğumuzda da… Gözyaşlarımız gözbebeklerimizi boğazlıyor sensiz, duru şaraplar içinde zehirler yutuyoruz… Gökkuşaklarını toprağa gömenler de, nurunu ağızlarında söndürmek isteyenler de senden öte sınavlarda değiller aslında. Nefis kendini içine üflemekte daim. Gülü kendi sesinde solduranların seni beklemekle geçecektir yüzyıllar süren ömürleri. Ah bir bilseler!.. Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rü’yâ gördüm.
Gönüller ki Gül’e hasret…
Gönül ki kana boyandı, ve Gül’ün aşkına yandı…
İşte bu güvenilir kente and olsun ki… Tesellilerimiz kötürüm devinmelere mahkum sensiz Efendim, bütün ayrılıklar avuntulara, ve kendini parçalamada bütün yoksulluklar; neşterli ellerde taze yeminler kanamakta! Hayatlarımızın altına kopya kağıtları konuldu yokluğunda ve ruhlarımız şırıngalardan serpildi beyhude çoraklıklara. Sevgine tutulunca damarlarında cehennemlerin dolaştığı yıldızlardan yoksun kaldı göklerimiz. Sevgini unutalı ateşler serin ve selamet olmuyor artık; İbrahimler’i havada eller tutmuyor. Eleğimsağmalara buketlenmiş nergislerin kül kül dökülüyor toprağa. Yolunda olduklarını söyleyenler kendi elleriyle helak meyvelerini kendileri topluyorlar yamaçlarda. Ahdine ve sevgine sadık kalamadığımızdandır zoraki Meryem oruçlarına tutturulmaklığımız; nimetleri nankör ellerden dilendirilmemiz. Zamanın önündeki zalim maratonlarda yalın ayak sevgileri unutturulduk, zulme kapılandık, oyun ve oynaşa kapıldık kaldık. ! Sen bizi cevrine şâyeste bil ihsan olarak.
Aşk, bir Gül’ün adıydı… İmdat ki seven unuttu, vefa yine sevgiliye düştü!.. Gel ey, unutma bizi!… Seni bir seven aşkına sev hepimizi!.. Kararlıyım bu gece, bütün varlığımla seni öveceğim… Seni sevdiğim gibi…
*
Havuzlar başında bizi hâlâ bekliyorsun değil mi, ya Rasûl!.. (26 Nisan 2001)
İskender Pala

0 yorum:

Yorum Gönder